KURNAZ ADAM VE ŞÖHRETLER (!) KARMASI
27 Mayıs 2018 Yazan Bülent TEKİN
Kategori Genel, Güncel Bilgiler
HDP adaylarını tanıtım konvoyları, yukarıdan el sallayan ve zafer işareti yapan şanslı kurnaz adaylarını canı gönülden alkışlayan ve zafer çığlıkları atan mazlum Kürtlerin sevinçlerine sahne oluyor. Almanya’da milletvekili olmuş, yetmemiş Avrupa Parlamentosu milletvekili olmuş o da yetmemiş bu sefer TBMM milletvekili olmuş bir aday kahraman edasıyla gülücüklerle zafer işareti yapıyor. Bir kez daha milletvekili olacak. Cebinde beş kuruşu olmayan mazlum Kürt üç maaş alabilmeyi kotarmış ve milletvekilliği emekliliğini garanti etmiş bu tip adayları kendini en iyi temsil eden olarak gördüğü için cansiperane alkışlıyor. Hani Türk tarihinde mankurtlaşmış şahıslardan bahsedilir ya! İşte kurnaz adam (‘adam’ sözcüğünü hem erkek ve hem de kadın anlamında kullanıyorum) heyeti bizleri sorgusuz sualsiz kendine biat etmiş olarak görüyor, aslında bu böyle de olmuş. Her daim HDP geleneği sanki bu tip adayların davasını sanki devletin yüksek maaşı değilmiş gibi sanki onlar sadece demokrasi, insan hakları ve özgürlükler savaşçılarıymış gibi bize onları algılatıyor. Böylesi illüzyon ve manipülasyonun kökleşmiş olması Türk demokrasi rejiminde olan yanlışlığın ve haksızlığın uzun yıllar sürmesine neden oluyor.
Bugün tek adam rejimi diyor ya HDP, işte eğer böyle bir rejim varsa bunun sorumlusu sadece iktidar partisi değildir, en büyük sorumlu HDP ve diğer siyasi partilerdir. Eğer böyle tek adam rejimi inşa ediliyor iddiasında ve savunusunda ise neden bunu fark ettiği zaman-hiçbir şey yapamadığını gördüğünde-milletvekilliklerinden istifa edip sineyi millete dönmedi. Tabii eğer böyle bir iddiaya diğer partiler de (CHP, MHP) zaman zaman katılmışsa onlar da geçen dönem milletvekilliklerinden neden istifa edip Ak Parti’yi tek başına parlamentoda bırakmadılar? Demek ki böyle bir iddia usulen ve seçmenini kandırmaya yönelikti. Devletin yüksek maaşı ve emeklilik maaşı daha cazip geldi vatan millet aşkından. Eğer iddialarında samimi olmuş olsalardı Meclis’te tek başına kalmış Ak Parti ne yapabilirdi, bugün bunlar olur muydu? Tabii ki bu tür kararlara karar verenler yurttaşlar değil, gücünü anayasa ve yasalardan almış olan siyasi partilerdir. Bunun sorumluluğu onlara aittir. Eğer bugün beğenmediğiniz, hatta tehlike saydığınız ya da olumlamadığınız bir durum varsa, bunun sorumluluğunu salt iktidar partisine yüklemek doğru değildir. Bunun sorumlusu tüm siyasi partilerdir. Bu beğenmediğiniz durum içinde en çok ta sizlerin, muhalefet partilerinin sorumluluğu vardır.
Bu dönemde HDP tıpkı diğer partiler gibi milletvekili olmak istiyor ve bu makamlara daha önceden kararlaştırdığı kişileri getirmek istiyor. Önceden aday yapılacakların dışındaki aday adayı başvuruların hiçbir belirleyici yönü yoktur. Boş başvurulardır, adeta sadece başvuru yapanlar olarak vardırlar. Acaba illerde toplanan başvuru dosyaları Ankara’da komisyon önüne gitmiş midir? Cenneti adeta vaat eden HDP kadın erkek eşitliği adına kendi grup kadın arkadaşlarını ve medyada haber olmuş erkek ve kadınları Meclis’e götürmeye kararlı. Onun için Sur yıkımında en son tutuklanan bir kadını sırf haber yapıldı ve konu çokça işlendi diye aday yapıyor. Eğer Sur’da evi yıkılan kadınları ya da tutuklananları, Roboski’de ölenlerin akrabalarını, Gezi vb eylemlerde polis kurşunlarıyla ölenlerin akrabalarını, her bombada ölen yurttaşların yakınlarını ve her medyaya yansımış (KHK ile mağdur olanlar dahil) haksız uygulamaya maruz kalanı bir milletvekili yapacak olursanız bir değil onlarca Meclis’e ihtiyacınız var. Yıllarca sadece saf ve naif düşüncelerle mücadele etmiş olanlara ahdı vefa gösteremezsiniz. Siz ayrıca bilmem farkında mısınız, tıpkı tek parti dönemindeki uygulamalar gibi davranıyorsunuz: Siirt’e bir Mardinliyi, Van’a bir İstanbulluyu, bir Diyarbakırlıyı aday yapıyorsunuz. Diyarbakır’a bir Elazığlıyı belediye başkanı uygun görüyorsunuz. Hayatında bu illeri görmeyenleri o illere milletvekili ya da belediye başkanı yapmak yerel, ulusal seçimler ve uluslararası demokrasi anlayışıyla nasıl izah edilir? Siirt’te, Mardin’de, Diyarbakır’da bir Siirtli, Mardinli, Diyarbakırlı bulamadınız mı? Tabii ki bir değil binlerce insan bulunur. Ama siz kendi arkadaş grubunuza iş bulma anlayışınızdasınız. Bu sefer de boşta kalmasın buradan vekil olsun anlayışıdır bu. Aslında bu uygulama o illere bir hakaret niteliğindedir. Yazık!
Oyuncu, yazar, gazeteci ve protestolarda sık sık yer almış birileri adı sosyal medyada çokça geçiyor diye aday yapılıyor. Adaylar adeta bir HDP yöneticileri ve şöhretler (!) karmasından oluşuyor. Bu haliyle HDP bir Ayşe Öğretmen, Ahmet Doktor partisi olabilir. Bu parti asla Filistin direnişinde tekerlekli sandalyesinde bacakları kopartılmış Fadi Abu Salahları içinde barındıramaz. Çünkü o İsrail askerlerine taş atarken öldürülürken de ayakları koparılırken de Hamas ya da El Fetih’ten milletvekili olmak için bu direnişe katılmamıştı. Bizdeki eylemcilerin (aktivistlerin) sol kolu da sağ kolu da parlamento ya da parlamanterler olma iddiasında oluyor. Fadi Ebu Salah tipi eylemciler ‘fedai’ denilen maddi menfaat uğrunda olmayan ve sadece haklı bir mücadelenin insanlarıdır. Ebu Salah milletvekili maaşı için ayaklarını kaybetmedi, canını da öyle! Saygı ile anıyorum! Bizde ise bu gidişle çok ‘vekil’ çıkabilir ama tek bir ‘veli’ çıkmaz!
HDP misyonu asla benim, sizin, onun ezilmiş annesinin, eşinin, kız kardeşinin partisi olamaz. Çünkü hiçbir zaman bunlar milletvekili olmayacaklardır. Onların yerine hep aynı kadınlar milletvekili, belediye başkanı, başkan, eşbaşkan, sivil toplum kuruluşlarında eşbaşkan, yönetici olacaklardır. Aynı durum aynı erkekler için de söz konusudur. Bir gün milletvekili, diğer gün genel başkan, başka bir gün eşbaşkan, başka bir gün bir sivil kurumun eşbaşkanı ve başka bir gün belediye başkanı yapılıyor! Allah bilir sırada daha başka hangi görevler var(!)
HDP bu haliyle aslında en milliyetçi Türk partisidir. Bu böyle olmasına karşın Türkler ve Kürtler tarafından Kürt partisi şeklinde algılanmaktadır. Oysa son tahlilde HDP, MHP-BBP’den dahi daha fazla Türk ve bir bakıma Türkçü bir partidir. Çünkü sistem kendi bekası açısından haklı olarak Kürt oylarını bu misyon içinde tutarak rejimi garanti altına almaktadır. Kürtler kendi partilerine oy verdiklerine inanmaktadırlar. Türkler de korkuyla sadece Türk gördükleri siyasi partilerde yer alırlar. Bu çok yanlış ve demokrasi açısından doğru kabul edilecek bir durum değildir. Bu böyle olunca da sistem kendine tehlike yaratabilecek durumları bir taraftan yok ederken diğer taraftan HDP misyonu içinde kurnaz adam iktidarı oluşuyor. Kurnaz adam devlet, sınır, iktidar karşıtlığı söylemine rağmen devleti idare etme görevi dahil bu ülkenin elit 600 kişisi içinde yer almayı becerir. Bunu da bedel ödemiş mücadele etmiş, kahramanlar (!) kadrosu şeklinde yansıtmayı da becerir. Buna ancak şapka çıkarılır(!) Ne diyelim?
HDP geleneği ve misyonu Türk sol-sosyalist hareket ve partilerini de Cyriza’laştırır. Bu kervana Kürt partileri ve hatta Kürt komünisti olduğunu iddia edenler de katıldı. Komünist olduğunu iddia edenler dahi “temsil” adı altında milletvekili olma sevdasına kapıldı. Bu dönemdeki ittifak arayışlarında hakkını vermek gerekirse en ilkeli siyaseti HAKPAR yapmıştır. Federasyonu savunan bir parti olarak kendi ilkelerine ters düşen bir ittifaka yanaşmamıştır. Bu karar kendisinin bildiği ve sorumlu olduğu bir durum olmakla beraber ben de bu kanaati uyandırmıştır. Bağımsızlık, federasyon, eyalet vb sistemleri benimseyenler ise ilkelerini milletvekilliği kontenjanına bağladı. Bu durumu betimleyen bir karikatüre hâlâ rastlamadım. Sol-sosyalist ya da komünist ilkelerden çok milletvekili olmak için ittifak denen aslında halkın değil de bir avuç kurnaz politikacının milletvekili olma çabasıdır yapılan. Acaba milletvekilliği maaşsız olunsaydı, ya da en fazla bir öğretmen maaşına ve emekli haklarına denk gelecek özlük hakkı olsaydı milletvekilliği bu kadar cazip olur muydu? Sol-sosyalist-komünist-dindar-muhafazakâr ya da milliyetçi olan insanlar ilkelerini böylesine çiğnerler miydi? HDP milletvekilliği kontenjanını ittifak ya da bileşen adı altında Türk solu veya Kürt hareketlerine vermekle sosyalist partileri kendi ilkelerinden vazgeçirip Yunanistan’daki Cyriza, İspanya’daki Podemos hareketlerine döndürmektedir. HDP misyonu tabanı ve halk desteği olmayan sadece tabela şeklindeki Türk ve Kürt parti ve hareketleri mazlum Kürt insanının oyuyla her dönem parlamentoya taşımaktadır. Bu Kürtleri (İsmail Beşikçi’nin deyişiyle) HAMAL yapmaktadır. Kendi oyuyla vekil seçtiğini sanan ama başına şef ya da adeta sömürge valisi gibi bir amir getirme işinin hamallığı yapılmaktadır. Bu adeta böyle bir durumdur. Mazlum Kürtler ve Kürtler tabii ki parlamento dışında kalmaktadırlar. Tuhaftır ki bir komünistin sosyal demokratlığı bile tartışılır bir siyasi partiden milletvekili olma durumunu açıklamak siyaset bilimi açısından oldukça zordur. Milletvekili olabilmek için ittifak veya bileşen olma durumu nasıl izah ediliyor, bilemiyorum. Nereden bakarsanız bakın ilkesizlik ve çıkar gözetme!
Bileşen dedikleri ve ittifak yapılan durumla ilgili bir iki söz söylemek isterim. Türk solu denilen siyasi partilerin seçimlerde en fazla oyu alanı eski Maocu-milliyetçi İşçi Partisi geleneği, günümüzde milliyetçi versiyonu Vatan Partisi’dir. Bu geleneğin oyu dahi yüzde sıfırlar oranındadır. Yüzde bir dahi değildir. Cumhurbaşkanı adayları dahi yüz bin sayısına CHP ve diğer siyasi partilerin yardımıyla ulaşabilmiştir. İnternete (sosyal medyaya) bileşen bazı sosyalist partilerin Türkiye geneli üye sayıları düştü, birkaç yüz civarıydı. Milletvekilliği kontenjanı kapanlar tarafından önemli olan sayı değil, önemli olan zihniyet (ideoloji) babında söylemler söylendi. Eğer bu böyle olsaydı on yıllardır Türkiye ve diğer çok sayıda ülkeyi sağ ideolojiler yönetmezdi. Acı da olsa hakikat başka türlü cereyan ediyor. Bileşen durumlarında tuhaf durumlar da var: Mesela ittifak yapılan DDKD denilen bir dernek var. Oysa DDKD düşüncesinin (geleneğinin) PAK diye bir siyasi partisi var. PAK ise ittifaka yanaşmadı. Tuhaf bir durum var ortada. Acaba hangisi gerçek DDKD sorusunu kendime sormadan edemiyorum? Son ittifaka bir de Afro-Türkler de katıldı. Siyahi Afrikalılar da kontenjan aldı. Bu gidişle Alevileri de Anadolu, Tahtacı, Sıraç Alevileri gibi bölümlere ayıracağız. Diğer gruplar, etnisiteler, inançlar vb durumlardaki ayrılıkları da ayrı birer bileşen olarak düşünürsek bu işin içinden çıkılamayacak durum ortaya çıkar. Ya uzun adam, kısa adam, sarışın, esmer vb gibi kotalar da olursa ilerde Kürt oylarına hamallık yaptırma işi daha zor durum alabilecek. Burada bütün Türkiye’yi birleştiriyoruz yerine bölüyoruz durumu çıkarsa hiç şaşmam. Belki mazlum, kimsesiz ve sahipsiz insanlara kanmaca kandırmaca yöntemleriyle oy hamallığı görevi yaptırılabilir. Bu yöntemden toplum mutluluğu da çıkmaz. Çıksa çıksa bir avuç kurnaz adam ve sürece denk gelen şöhretlerin (!) mutluluğu ortaya çıkar.
HDP bileşeni olarak rol alan Devrimci İslam Komitesi için de birkaç söz söylemek gerekir: Bu komitede bulunanlar ya da İslami hassasiyeti bulunanlar HDP misyonunda milletvekili oldular ya da olmak için aday gösteriliyorlar. İslam’ı siyasete alet etmenin daniskasını yapmaktalar. Ak Parti’de ya da Saadet Partisi’nde bulunan din adamlarını siyasete alet ediyorlar şeklinde suçlayanların bu suçlamayı kendileri için yapmamaları ne kadar doğrudur? İslam devrimci bir dindir. Çünkü tek tanrılı dinlerin sonuncusudur ve bir daha kitap ve peygamber gelmeyecek inanışında olduğu için tek tanrılı dinler açısından devrim yapmıştır. İnanç açısındandır bu. Yoksa filanca siyasi partinin politikasına alet olması için devrimci değildir. Ben bu açıklamam doğrultusunda İslamcı siyaseti HDP içinde yapanların da dini siyasete alet ettiklerine inanırım. Tıpkı diğer partilerde yapanlar gibi… Ayetler ve hadisleri parti propagandaları doğrultusunda kullanmak ya da Asrı Saadet’i Müslümanlara yaşatma iddialarında olmak, bunun temsilcisi gibi görünmeye çalışmak oldukça yanlıştır. Dilerim HDP bu yazdıklarımı eleştiri olarak kabul eder ve dikkate alır. Çünkü bu söylediklerimi söyleyemeyen içlerinde çok sayıda insan var. Bunu biliyorum. Onlar bunları içlerinden söylüyorlardır belki, ama söylenmemiş bir sözün önemi olmaz diyorum. Dilerim HDP bu yazdıklarımı bir ‘eleştiri’ ya da ‘itiraz’ olarak değerlendirir ve dikkate alır.
Yoksul, ezilmiş, mazlum, kimsesiz, sahipsiz Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Çerkes vb, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Ezidi, ateist, inanan, inanmayan, Sünni, Alevi, Şii vb mezhep ve her türlü farklı grupları birer bileşen anlayışıyla birleştirirken ayrıştıran bir anlayış bana göre doğru değildir. Bu bileşen meselesinden vazgeçilmelidir. Tek bir bileşen vardır: İNSAN! Evet, birey olmak, iyi bir insan olmak yeterlidir!
Yorumlar
Yorum Yaparken Lütfen SeviyeLi YorumLar Yazınız.!